14 Ekim 2018 Pazar

Serenad - Zülfü Livaneli

  1 haftalık aradan sonra tekrardan boşluğumdayım. Normalde her hafta bir yazı planladım. Vize ve final haftalarında ya da özel durumlarda bu planım aksayabilir. Ama aksi bir durum olmadıkça bu devam edecek. Gelelim bu haftaki aksamaya. Yemin törenim dolayısıyla bu kitabı bir haftada bitiremedim. Bu yüzden bir sonraki haftaya kaldı. Gelelim niye Serenad'ı okuduğuma. Yıllardır okumayı ertelediğim bir kitapla beraberiz bugün. Feminist arkadaşlar darılmasın ama toplumda ''kız kitabı'' haline getirildi. Bunu yapanlarda yine kadın arkadaşlarımız. Dönem dönem bazı kitaplara bu yapılıyor. Sadece kadınlar değil biz erkeklerde bunu yapıyoruz ve karşı tarafı kitaptan soğutuyoruz. Bu kesinlikle kötü bir şey. Hiçbir şekilde bunu tasbip etmiyorum. Diğer bir okuma sebebim Serenad aşırı derecede şişirilmiş bir kitap olması ve birine ''Bana okuyacak bir roman önerir misin?'' diye sorulduğunda ilk söylenenlerden biri hep Serenad oluyor. Bu denli popüler olan bir kitap beni kendinden uzaklaştırdı. Ve en sonunda kitabı okuma gafletinde bulundum. Okuduğuma %100 pişman değilim ama genel olarak zaman kaybı buluyorum. Neyse kendi düşüncelerimi sona bırakıp kitabın genel yapsına değinelim.
  Kitap, ilk olarak 2011 yılında Doğan Kitap tarafından basıldı. Bir Livaneli ürünü olarak satılmama kaygısı zaten taşımıyordu. Piyasadan kitabı 20-26TL aralığında fiyatlara bulabilirsiniz. Çıktığı andan itibaren uzun bir süre çok satanlarda kaldı ki hala satılmakta. 430 binden fazla satan bu kitap Türkiye şartlarında alışagelmiş istatistiklerin dışında kalıyor. Ama içeriğini düşününce insan yadırgamıyor. Biraz da kitabın içeriğinden bahsedelim.
  Kitabımız baş karakterimiz olan Maya Duran üzerinden işleniyor. İlahı bakış açısı kitapta hiç kullanılmıyor. Tüm olaylar Maya üzerinden işleniyor ve Livaneli bizi sürekli kendimizi Maya'nın yerine koymak için zorluyor. Kitap kültürü fazla olmayan insanlar üzerinde bu işe yarıyor. İstanbul Üniversitesinde çalışan Maya bir gün rektörün özel davetlisi olan Prof. Maximilian Wagner ile ilgilenmesi için görevlendirilir. Daha öncede rektörün davetlileri ile ilgilenen Maya, Max'i de diğerleri gibi düşünür ve her zamanki rutinine devam eder. Ama 87 yaşında olan bu adam düşünüdüğü gibi değildir. Daha önce 1930'lu yıllarda İstanbul'da bulunmuş olan profosör istemeden Maya'yı bir maceraya sürüklüyor. Bu macera Hitler'in Yahudi Soykırımından İstanbul Üniversitesinin kuruluşuna, Struma Olayından Mavi Alaya kadar bir sürü tarihi olayı içermektedir. Hem annelik yapmaya çalışıp hem de üniversite işleri ve profosörle uğraşan Maya'nın hikayesini içeren olaylar zinciri ile baş başa kalıyoruz. Sürükleyici ve bir o kadar akıcı anlatıma sahip olan bu roman sizi kendisine bağlıyor.
  Ne yazık ki kitabın içeriği ile ilgili bu kadar bilgi verebiliyorum. Çünkü fazlası kitapla ilgili önemli bilgileri içerecektir. Gel gelelim kitabın yapısına. İlk kısmı ''wattpad kitabı'' gibi yazılmış olup iyi bir okuyucuyu kitaptan soğutabiliyor. Ortasına geldiğimizde ise mutheşem bir olay zinciri ile karşılaşıyoruz. Sonalarından ise Maya'nın gereksizce anlatışı ile karşılaşıyoruz. Peki kitap okunabilir mi? Evet, okunabilir lakin 457 sayfalık iyi bir tarihi kitap okumanız daha iyi olur. İçinde barındırdığı tarhi bilgileri ve daha fazlasına ulaşabilirsiniz. Sonuç olarak kitabı okumanızı önermiyorum ama bu kitabı kötü ya da okunmaya değer bulmadığım için değil. Fazla kitleye oynanmış ve ona göre yazılmış bir kitap olduğu içindir. Sonunda Maya'nın gözüne çarpan Auerbach'ın Pascal'dan alıntıladığı girişi bölümü onu çek etkiler. Bu alıntı beni de etkiliyor ve yazının sonuna ekliyorum. Haftaya bir boş yazıda daha görüşmek üzere esen kalın.


  “Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en elverişsizdir. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti anlaşılmaz zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, onu kötü insanlar. Adaleti anlaşılmaz töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya ihtiyacımız var; bunu yapabilmek için gerekli olan güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir.
  Adalet tartışmaya sahiptir. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz şekilde anlaşılır. Bu ada gücü adalete veremedik, gösteri hakkı, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı olanı kuvvetle birleştirmek için de güçlü olanı haklı kıldık. ”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder