15 Eylül 2018 Cumartesi

Bir İdam Mahkumunun Son Günü - Victor Hugo


  Uzun soluklu çizgi roman yazılarımızdan sonra 19. yüzyıl Fransız edebiyatına bir dönüş yapmamın zamanı geldi sanırım. Ama bu çizgi romanları bıraktığım manasına gelmiyor elbette ki. Bugün Victor Hugo'nun hümanizmi derinlemesine yaşattığı ''Bir İdam Mahkumun Son'' eseri hakkında biraz boş konuşacağım. Peki okumak için neden bu kitabı seçtim? Bunu seçtim, çünkü ''idam'' konusu hala ülkemizde konuşulmaya devam ediyor. Gündemden bir türlü düşmeyen bu konu üzerine bu kitabı okumam gerektiğini düşündüm.
  Kitap hakkında konuşmadan önce kitabın yayınlandığı dönem hakkında biraz fikir sahibi olmamız lazım. Kitap 1829 yılında yani büyük Fransız Devrimi'nin kırkıncı yılında çıktı. Beklendiği üzere kitap başta olumlu karşılanmadı tabii ki. Kitap da belli olduğu üzere giyotin ile ilgili. Yaşadığı dönemde çocuktan yaşlıya, fakirden zengine kadar herkesin idam cezalarını zevkle izlediğini fark etmiştir. Bunu üzerine Victor Hugo'nun da giyotini ''Devrimlerin yok edemediği kaide'' diye nitelendiriyor. Hugo kitapta açık olarak cezayı verip insanı yok etmenin yerine, suçluları iyileştirmeyi öğütlemektedir. Hem o dönemde olduğu gibi hem de şimdi bizim ülkemizde oluğu gibi de toplumun düzenini sağlamak için bu cezayı, bir caydırıcılık ögesi olarak görülmektedir. Görülür ki idam, Hugo bu kitabı yazdıktan tam 152 yıl sonra Sosyalist Partinin iktidarı sayesinde kalkmıştır. Peki giyotin ya da genel tabiri ile idam, gerçekten caydırıcı mıydı? Elbette ki hayır, bu 152 yılda suçta kayda değer bir azalma görülmemiştir. Bu kitap Hugo'nun ''sefil'' kelimesini eserlerinde ilk kez kullandığı kitaptır. Kitabı eğer okuyacaksanız ya da okuduysanız lütfen kitaba uygar, hümanist bir insan olarak bakın.
  Kitabın boşluğuna kapılmadan önce hakkında yazacağım kitabın Can Yayınlarına ait baskısı ve Erhan Büyükakıncı'nın çeviri olduğu söylemem gerekiyor. Can yayınlarına göre 132 sayfa lakin ön sözler ile 150 sayfaya kadar ulaşmaktadır. Piyasada 8-10 TL arasında bir fiyata bulabilirsiniz. Klasik Can yayınları kalitesinde ve ölçülerinde olmaktadır. Dönemi daha iyi algılayabilmeniz için kitaptan anlamlı bir alıntı ile kitabın boşluğuna adımımızı atıyoruz.

  ''Sömürgeler, bir idam kararı bir kölenin ölümüne neden olursa, adamın sahibine bin franklık tazminat ödenmektedir. Ne! Sahibin zararını karşılıyorsunuz da, aileye tazminat vermiyorsunuz! Peki, burada da bir insanı ona sahip olanların ellerinden almıyor musunuz? Sahibini karşısındaki bir köleden daha kutsal bir konumda, babasının varlığı, karısının serveti, çocuklarının eşyası değil mi?''

  ''İdam mahkûmu!''
  Kendisi güzel bir Ağustos sabahı mahkemesine gitmesi ile her şey başlar. Aslında bilir ki idam cezası alacaktır. Ama onun için bu o kadar önemli bir şey değildir. Çünkü idam cezası almazsa eğer kürek cezası alacaktır. Bilir ki yıllarca kürek çekmektense bugün ölmeyi yeğler. Beklendiği üzere de idam cezası verilmiştir. Sonu Grève Meydanında sonlanacak olan yolculu böyle güzel bir günde başlamış oldu. Başta idam cezasına razı olsa da şimdi kabullenemiyor ve dünyayı onun için bambaşka bir hal almıştır. Ne düşüneceğini ne yapacağını bilememektedir. Kendine geldiğinde ise şunları düşünmüştür:

  ''Neden olmasın? Çevremdeki her şey durağan ve renksiz olsa da benim içimde kopan bir fırtına, bir çatışma, bir trajedi yok muydu? Benliğimi saran bu saplantı, günü her saatinde, her anında, yepyeni bir biçimde; infaz vakti yaklaştıkça daha da iğrenç ve daha da kanlı biçimde çıkmıyor mu karşıma? İçimde bulunduğum bu terk edilmişlik ortamında hissettiğim şiddetli ve anlamsız her şeyi neden kendime anlatmayı denemeyeyim? Kuşkusuz anlatacağım çok şey var ve ömrüm ne kadar kısa olursa olsun, içinde bulunduğum bu saatten son dakikama kadar onu dolduracak kaygılar, mürekkep hokkasını boşaltacak değerde bir şeyler olacaktır. Zaten bu kaygıların yol açtığı acıları azaltmanın yolu onları incelemek olacaktır ve onları dile getirmek beni oyalayacaktır.''

  Mahkumumuzun iç dünyasına yaptığımız bu girişimden sonra yazımıza devam edebiliriz. İnfaz gününü beklemek üzere bir hücreye kapatılır ve düşünceleriyle birlikte geçireceği günler başlamış olur. Genel olarak dünyaya dair herhangi bir kaygı ya da özlem çekmemektedir. Tek bir şey dışında. Zavallı küçük kızı Marie. Ne annesi ne de karısına dair tek bir şey beslemeyen kızı için sonsuz sevgi beslemektedir. Lakin bu sevgi ileride karşılıksız kalacaktır. İlerleyen günlerden kendisini ölüm korkusu sarmıştır ve en son razı olacağı şey olan kürekçiliği kabullenmiştir. Gidip gelen ruh halleri ve hücrenin etkiyle zayıflamaya başlamıştır. Diğer mahkumlarla ve gardiyanlarla olan sohbetleri de bu durumu ilerletmektedir. Kaçma planları yapmaya başlamıştır lakin ölümün gelişi kesindir.
  Mahkemeden başlayıp giyotine kadar uzanan bu içsel dünyada hümanizmi derinlemesine yaşayacaksınız. Kendinizi mahkumumuzun yerine koyacak ve idamın verdiği etkiyi sonuna kadar hissedeceksiniz. Bu kitabı sakin bir kafa ile okumanızı öneririm. Umarım idamın ciddiyetini anlarsınız. Bir boş yazımızın daha sonuna geldik esenle kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder