4 Temmuz 2018 Çarşamba

Doppler - Erlend Loe

  2004 yılında Erlend Loe'nun yazdığı Türkiye'de Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan 124 sayfadan oluşan bir roman. Aslında roman dememiz pek doğru olmaz. Çünkü daha çok popüler kültürün yeni meyvelerinden olan ''uzun öykü'' bölümünün üyelerinden biri. Kitabın ölçüleri 13.5 x 21 cm. Piyasada 6.5-8 tl gibi fiyatlara bulabilirsiniz. Dilek Başak çeviride güzel bir iş çıkarmış. Okurken gözünüze batan pek bir şey ile karşılaşmıyorsunuz. Yazar bölümlerini farklı aylar içerisinde ayırmış. Her bölüm o ay içerisinde kahramnızın neler yaşadığı hakkında.
  ''Bu kitabı okumanızı şiddetle öneriyorum.'' tarzı bir cümle kurmayacağım. Çünkü bu kitap canınız sıkıldı ama tek solukta okunacak öykü-roman arıyorsanız eğer okuyabileceğiniz bir kitap. Kitabın içeriğine değinmeden önce yazar hakkında bilgilenmemiz gerekiyor. Çünkü ileride karşılaşacağımız baş karakter, bir nevi yazarımızı yansıtıyor.
  Erlend Loe 1969 doğumlu Norveçli bir yazar arkadaşımız. Kendisi Oslo'da yaşıyor. Daha çok çocuk kitapları ve senaryo yazmasına karşın roman da yazıyor. Günümüzde popüler olan bir yazar.
  Şimdi kitabın içeriğine değineceğiz ve neden yazar hakkında bilgi edindiğimizi anlayacağız. Kitap, baş karakterimiz olan Andreas Doppler'ın belli bir dönem içerisinde başında geçenleri kahramanın bakış açısından(birinci tekil) anlatıyor. Karakterimiz 21. yüzyılın ideal erkek modelini yansıtıyor. Başarılı bir kariyer, iyi bir baba ve bir kadının isteyebileceği fiziki-manevi yönden yeterli bir erkek modeli. Sağcı karşıtı ama solcu değil. Ailesi ile birlikte Oslo'da yaşıyor. Buraya kadar baş karakterimizi tanıdık. Kendisi bir nevi yazarımızı yansıtıyor ya da yazarımızın sahip olmak istediği bir gerçekliği. Bunu ne yazık ki ona sormadan bilemeyeceğiz.
  Bir gün ormanda her zaman ki gibi bisiklet sürüşünü yaparken bir kaza geçiriyor ve yeni bir dünya görüşüne ulaşıyor. Bu kazadan sonra ormanda yaşamaya başlıyor. Bu yaşamı temelinde insanlığın başlangıcına dönüşünü esas alıyor. Örneğin: insanların eskiden olduğu gibi ihtiyaçlarını takas sistemi ile gidermesi gerektiğine inanıyor ya da çocukların büyürken aileleri tarafından yönlendirilmemesi, özgür bırakılması gerektiğini savunuyor. Bu düşünceleri yaşarken Bongo adını verdiği bir geyik ile tanışıyor. Bu tanışma hayatını farklı bir yörüngeye getiriyor ve olaylar gelişiyor.
  Sonuç olarak kitap okunabilir ama kesinlikle okumanıza gerek yok. Eğer bir gün kendinizi boşlukta hissederseniz kitabı okuyabilirsiniz. Yorumlarınızı bekliyorum. Bir sonraki boş konuşmamızda görüşmek üzere esen kalın.

     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder