5 Nisan 2020 Pazar

Karantina

  Merhabalar. Okuyan birisi varsa ''Bunun canı sıkılmış, blog yazmaya başlamış yine!'' diyecektir elbette. Evet. Canım sıkıldı ve yeniden blog yazmaya başladım. Bir pazar akşamı aile evindeyim, yanımda sıcak çayım var, arkaplanda Sara Smiles - Micheal Burks çalıyor ve canım sıkıldığı için blogumu tekrar yazıyorum. Çünkü son baktığımda benim blogumdu bu.
  Bugün itibariyle aile evindeki üçüncü haftamı dolduruyorum. Bu sefer daha iyi fark ettim ki iki yılda benim yokluğumda oluşturdukları düzene ben büyük bir tehditim. Her ne kadar odamdan ve ev sınırlarından çok çıkmasam da (elbette coronadan dolayı değil) ortak bulunduğumuz ortamlarda tartışmalarımız devam ediyor. İzmirde geleceğim günün gecesi son maketimi aceleyle tamamladım. Bazı çıkartamaları kalmıştı ama uykusuzluktan ölüyordum. Sağ tarafta kendilerini de koydum. En büyük pişmanlığım ekipmanlarımı ve boyalarımı getirmemek oldu. Bu üç haftayı nasıl mı geçirdim? Aşırı derecede oyun oynayarak elbette. 3 gündür oynamıyorum çünkü iki yıldır tek seferde en fazla 2 saat oyun oynadığım için gözlerim artık saniye başına değişen onlarca kareye aralıksız bakmayı reddediyor. Bugün biraz öyle oyunlar hakkında konuşacağım. Belki hafta içinde eğer artık bitirebilirsem Dune kitabı hakkında yazarım.
  İlk önce Hearthstone - Ashes of Outlands ile başlamak istiyorum. Yeni gelecek genişleme paketi ile kafamıza Deamon Hunter klasını atıp hadi oynayın diyecekler. Frozen Throne'da death knightı getirmeyen Blizz, şimdi Illidan hypeı yüzünden DH'yi getiriyor. Şaşırdık mı? Hayır! Ama bu paketin olayı asıl diğer kartlarda. Warcraft 3'de ağırlıklı gördüğümüz karakterlerin kartlarına 6 yıl sonra sonunda kavuşuyoruz. Kael'thas Sunstrider, Maiev Shadowsong gibi ikonik karakterlerin kartlarına sahip olabileceğiz. Çok konuşmak istemiyorum. 2 gün sonra çıkacak o zaman belki düşünürüm değip değmeyeceğine. 
  Bir diğer oyun ise hazır uzun süre karantinadayken bir türlü oynamaya zaman olmadığı Red Dead Redemption: 2. Aşırı derecede beğendiğim ve parasını sonuna kadar hak eden bir oyun. Oyun kesinlikle YAŞIYOR. Oyun ciddi ciddi yaşıyor. Bir oyun incelemesi yapmıyorum şu an ama şunu söyleyebilirim: Yılardır sürekli oyunculara online merkezli oyunları iteledikleri için biz oyuncular hikaye tabanlı oyunlara hasret kaldık. Elbette arada çıkıyordu. Ama oyun firmaları online tabanlı oyunlara yatırıma ağırlık veriyor. RDR2, ''Who's your daddy?'' diyerek mekana dönüş yapmış. Ama dediğim gibi ben bir oyun eleştirmeni değilim boş konuşan sıradan biriyim. Lakin şu oyun içinde aldığım görsele bakar mısınız? Karakterimiz Arthur, bütün npcler ile etkileşime girebiliyor. Bu görselde bulunan bütün karakterler oyun sürecinde değişim gösteriyor. Onlar girdiğiniz etkileşimler sizi ve onları etkiliyor. Başka bir şey demek istemiyorum.
 Bir de dota var tabii. 3 yıl oynamayınca bir anda dereceli girince sizi 1.2k'ya atıyormuş. Şu an 1.9'a çıktım. Ama üzücü o kadar düşmek. Oyun aynı o kadar köklü bir şey değişmemiş. Birkaç yeni karakter gelmiş ama Alch ile 6 win streak yapmamı değiştirecek bir şey yok.
  Neyse burayı yoklamış oldum biraz. Belki yazmaya devam ederim. Esenli bir şey diyordum galiba. Ondan işte.



8 Mart 2019 Cuma

Dorian Gray'in Portresi - Oscar Wilde

  Öncelikle belirtmem gerekir ki bu yazı uzun zamandır taslakta olan lakin yayınlamadığım bir yazı. Hani hayatınızda dönüm noktası olan ya da yaşam biçiminizde büyük etken olan kitaplar vardır ya. İşte Dorian Gray'in Portresi de benim için öyle oldu. Tam manasıyla düşünme biçimimde büyük bir fark yarattı. Peki bu kitabı bu kadar özel yapan ne idi? Yani sen altı üstü bir kitapsın öyle değil mi? Hayır, değilsin.
  Uzun zamandır boşluğumdan uzaktayım. Belki de kaçıyordum. Bugün son zamanlarda okuduğum harika bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Bir arkadaşımın bana hediye alması ile kendisine ulaştığım sonrasında kendisine bağlandığım bir kitap. Lord Henry'nin düşüncelerini hayranlıkla okuduğum, muhteşem bir kitaptı. O kadar çok yerin altını çizip notlar aldım ki anlatamam. Bir alıntı ile hakkında konuşmaya başlamak istiyorum.


  ''Düşünmesi acı gelebilir belki ama zeka güzellikten hiç şüphesiz daha kalıcıdır. İşte bu yüzden gereğinden uzun bir eğitim hayatının zahmetlerine katlanmıyor muyuz? Bu vahşi, kıran kırana hayatta kalma mücadelesinde kalıcı bir şeylere sahip olmak ister, bu yüzden de yerimizi koruyabilmeye dair aptalca bir umutla kafamızı binbir türlü zırvayla ve doğruyla doldururuz. Modern çağın zihniyse ideali iyi eğitimli insandır. İyi eğitim görmüş insanın zihniyse korkunçtur; her şeyin ederinin üzerinde satıldığı canavarlarla dolu, tozlu bir çıfıt çarşısı gibidir.''

  Kitap her ne kadar Dorian'ın uzun süreli hayatından kesitlerle işlense de bunlar öylesine kesitler değil. Her biri başlı başına bir ders ve üzerinde düşünülmesi gereken sözler. Kitabı bitirmem bu yüzden uzun zamanımı almıştı. Ama kesinlikle pişman değilim. Her bir konuşma aslında bize katkıda bulunuyor.

  ''Ruhumuz duygularımızla, duygularımız ruhumuzla şifa bulur.''

  Dorian, genellikle ders verilen kişi; Lord Henry ise genellikle ders veren kişi oluyor. Yazar, vermek istediği mesajları bize genellikle Lord Henry ve çizerimiz üzerinden aktarıyor. Dorian'ın gençliğinden itibaren başlayan kitap bize Dorian'ın geçen yıllarda ne denli değiştiği gösteriyor. Onun değişimi bizi geliştiriyor.
  Üzücü bir şekilde belirtmek anlatacaklarımı burada sonlandırıyorum. Öyle ki eğer yazmaya devam edersem kitabın daha fazla içine gireceğim. Son bir alıntı ile yazacaklarımı burada sonlandırıyorum.

  ''İyi bir etki diye bir şey yoktur Bay Grey. Etki, özünden tümden gayriahlakidir; bilimsel olarak da böyledir.
  Çünkü bir insanı etkilemek ona kendi ruhunu vermektir. Etkilenen kişi artık kendi fikirleriyle düşünemez, kendi tutkularıyla yanıp tutuşamaz hale gelir. Sahip olduğu erdemler bile gerçek değildir artık. Günahları bile ödünçtür, günah diye bir şey varsa tabii. Artık bir başkasının müziğindeki bir yankıdan, kendisi için yazılmamış bir rolü oynayan bir oyuncudan ibarettir. Oysa yaşamın amacı kendi kendini geliştirmek, tekamül etmektir. Dünyaya gelme sebebimiz özümüzün farkına varmaktır.'' 



2 Mart 2019 Cumartesi

Boş Şubat

  Şubat ayı kişisel gelişimim açısından oldukça faydalı bir ay oldu. Ayın başlarında 1. sınıf olmama rağmen 2 tane gemiye çıktım. Gemiler seyir yapmıyordu ama makine dairelerinde çalışmış olmak büyük ayrıcalıktı. Separatörlerle ve hidrolik pistonla uğraşmış olmak çok zevkliydi. Normal şartlar 1. sınıf sömestir döneminde bırakın makine dairesi görmeyi tersaneye bile kolay kolay giremezler. Durumumdan bu yüzden çok memnunum. Aynı zamanda kendimi Adobe Photoshop üzerinde geliştirmeye devam ediyorum. Buna ek olarak AutoCAD'e de başladım.
  Şubat ayı içerisinde birçok kitap okudum; dizi ve film izledim. Ama bugün bunlardan iki tanesinden bahsedeceğim. Bunlardan ilki Avatar: The Last Airbender(dizi) diğeri de En Mavi Göz(kitap). Hadi başlayalım.
  O kadar yıl sonra neden Avatar'ı tekrardan izledim. Çocukken her cumartesi, pazar sabahı kalkar cnbc-e'de heyecanla Avatar'ı izlerdim. Ortaokulda baştan sona tekrardan izledim. Peki neden şimdi ve yeniden? Avatar gerek İngilizcesi, gerek sosyal mesajları açısından kişisel gelişime çok uygun bir dizi. Anlaşılabilir İngilizcesi ile sizleri zorlamayacaktır. İzlerken bilmediğiniz bir kelime olsa bile görsel betimlesi ile fark etmeden kelimeyi öğrenceksiniz. Animasyonlar ve oyunlar İngilizce öğrenimi için ideal kaynaklar. Akılda şöyle bir soru için oluşabilir: ''Ee sen İngilizcem iyi falan diyordun, ne bu ayaklar?'' evet İngilizce gayet iyi. Ben sadece ekleme yapıyorum. Mental olarak iyi değildim ve zihinimi rahatlatacak akıcı bir şeylere ihtiyacım vardı. Avatar ile En Mavi Göz de tam bu noktada bana geldiler. 19 yaşında Avatar'ı İngilizce izleyince fark ettim ki o bir çocuk dizisinden fazlası. Nasıl Avatar: Legend of Kora bize komünizm, teokrasi, anarşizm ve faşizm hakkında dersler veriyorsa Avatar: The Last Airbender da bize felsefi açıdan dersler veriyor.  Bu yüzden erişkinliğe ulaşmış herkese izlemesini şiddetle tavsiye ediyorum.
  Gelelim En Mavi Göze'e. En Mavi Göz basitçe siyahilerin Amerika'da yaşadıkları zorlukları siyahi bir kız olan Pecola'nın gözünden anlatıyor. Daha önce Bülbülü Öldürmek'i okuduysanız eğer iki kitap aslında benzer mesajları veriyor. En Mavi Göz duygusal açıdan daha yoğun bir kitap ve sonunda sizi ağlatabilir. Lakin Bülbülü Öldürmek kadar kolay anlaşılan bir kitap değil. Çeviriden kaynaklı ya da yazardan kaynaklı olacak ki olay örgüsü kitabın sonlarına doğru kopmaya başlıyor. Başlarda Claudia'nın gözünden Pecola'nın ve Frieda'nın yaşadıklarını okuduğumuz kitap sonlara doğru Pecola'nın çevresinde şekilleniyor. Mesajı sonlara doğru vererek hazin bir sonla bizi düşücelerimizle yalnız bırakıyor. Kitaptan yapacağım bir alıntı ile yazımı burada sonlandırıyorum. Bir dahaki yazıda görüşmek üzere esenle kalın.

  ''...güçlü değil, yalnızca saldırgandık; özgür değil, olsa olsa ruhsatlıydık; şefkatli değil, naziktik; iyi kalpli değildik ama usluyduk. Kendimize cesur diyebilmek için ölüme kur yaptık, hayattan hırsızlar gibi saklandık. Zekanın yerine dilbilgisine uygunluğu koyduk, olgunmuşuz gibi yapmak için alışkanlıklarımızı değiştirdik, yalanları baştan düzenleyerek adını hakikat koyduk, eski bir fikrin  yeni modelinde Vahiy ve Kelam'ı gördük.''
 

20 Şubat 2019 Çarşamba

You(2018)

  Uzun zaman sonra ilk yazımı bir dizi üzerine yazıyorum. Sebebi ise You'nun beni etkilemiş olması. 2014 yılında Dexter'ı izlerken çok etkilenmiştim. Dexter bize kendi dünyasını tamamiyle açmıştı. Onun yaşadıklarını, düşündüklerini sanki biz de yaşayıp, düşünüyorduk. Bir nevi onun hayatını yaşıyorduk. Evet yaşayış tarzı pek de doğru değildi. Sonuçta bir çok insanın hayatını almıştı ve başkalarının hayatları üzerine karalar veriyordu. Ama benim burada bahsettiğim dizinin işleyişi. You da aynı bu şekilde. Biz Joe'nun dünyası ile paralel bir zaman geçirmeye başlıyoruz. Şu an dizinin içeriğinden değil tamamiyle yapısından bahsediyorum. 5 yıl sonra Dexter'da hissettiklerimi tekrar You sayesinde hissettim. You bu yüzden benim için önemli bir dizi. İçerik ile ilgili konuşmak istemiyorum çünkü dışarıda bir sürü bununla ilgili içerik var. Benim okumayı seven insanlar neden Dexter ve You bu şekilde anlattığımı anlayacaktır. Neyse boş bir yazıda görüşmek üzere esenle kalın.

Boş Bir Karar

  Bugün yazılarımı artık istediğim gibi yazmaya karar verdim. 2 aydır bloguma yazı yüklemiyordum. Taslaklarım vardı ama hiç birini yüklemedim. Yazılarımı hep ticari bir ağızla fark ettim. Artık öyle yazmayacağım. Site üzerinde birtakım kişiselleştirmeler üzerine gideceğim. Ama format yine aynı kalacak. Kim okuduğu ya da okumadığı pek de umurumda değil. Yazıların uzun olup olmadığı da umurumda değil. Benim sitem sonuçta öyle değil mi? Bugünden itibaren siteyi güncelliyorum. Görüşmek üzere esenle kalın.